18 Kasım 2012 Pazar

1- NATO ve BİRLEŞMİŞ MİLLETLERE GİRİŞ.

1938 ve sonrası Türkiye Cumhuriyet'nin elde ettiği kazanımları kaybedip,  emperyalizme teslim sürecinin başladığı yıllar olmuştur. 1923 de başlayan kültür, sanat ve bilimdeki çağı yakalama sevdası yavaşlamış. Köylünün eğitilerek köylerin kalkındırılması amaçlı kurulan köy enstitüleri kapatılmış. Köylü, köyden kente göç zorlanmış. Çok kalabalık kentlerde fakir ve cahil bir toplum hedeflenmiştir. Dini eğitime açık ve gizli büyük desteklenmiş. İnanç siyaset aracı haline getirilmiştir. 

1938 den sonra ki süreci iyi okuyabilmek bu günleri değerlendirmek açısından önemlidir.


TÜRKİYE'NİN NATO ve BİRLEŞMİŞ MİLLETLER'E ÜYELİK SÜRECİ;

Kurtuluş savaşında emperyalizme meydan okuyan genç Türkiye Cumhuriyet'inin tam bağımsızlık ülküsünden ayrılıp, emperyalizmin kucağına tekrar oturmasının ilk adımı NATO'ya girişi ile başlar.

Türkiye İsmet İnönü'nün akıllıca politikaları sayesinde 60 milyon insanın öldüğü 2.Dünya Savaşı'nda  tarafsız kalmayı başardı. Ancak, 1.Dünya Savaşı'ndan kalma Almanya Türkiye ilişkileri nedeni ile Almanya'ya duyulan bir sempati vardı. 1942 yılında Başbakanlık görevini üstlenen Şükrü Saraçoğlu da nazi sempatizanı ve turan hayalleri kuran bir Türk milliyetçisi idi. "biz Türk'üz ve Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz ve her vakit bu istikamette çalışacağız" sözü, önemli yankı yapmıştı. 

Bu sempati ve ilşkiler nedeni ile nazilerin savaş sanayiinde ihtiyacı olan paslanmaz çelik ihtiyacında kullandığı kromun ihracında sakınca görülmemiştir. Savaş boyunca Almanya ile Türkiye arasında bir çok yazışmalar gerçekleşmişti. Savaşın Almanya'nın aleyhine gelişmesi üzerine müttefik güçler Almanya ile savaş halinde olmayan ülkelerin kurulacak olan birleşmiş milletlere alınmayacağını duyurdu. Bunun üzerine Türkiye savaş fiilen bitmiş durumda iken Almanya'ya savaş ilan etti.

Almanya'nın yenilmesi ve Sovyetler Birliği'nin Almanya'ya girmesi ile Alman arşivleri ve belki de Almanya'nın Balkanlarda Türkiye sınırına kadar gelip durmasını sağlayan bu yazışmalar Sovyetler Birliği'nin eline geçti. O güne kadar Türkiye ile sıcak ilişkiler içinde olan Stalin, Almanya-Türkiye arasındaki yazışmaları gördükten sonra, Türkiye'ye karşı tutumunu değiştirerek Romanya'ya asker yığdı ve Türkiye'den Kars ve Ardahan ile boğazlarda üs talebinde bulundu. Bu dönemde Sovyetler Birliği'nin tepkisini azaltmak için Rüştü Saraçoğlu azledildi. Ve SSCB nin bu tavrı Türkiye'yi ABD ve Batı'ya yakınlaşmasına neden oldu.

Bu arada 1947 yılından itibaren Sovyetler Birliği ile ABD arasında soğuk savaş başlamıştı  ABD senatosu 1947 yılında Sovyetler Birliği'ne karşı batı bloğunu korumak üzere Truman doktrininin bir parçası olarak Türkiye için bir ekonomik ve askeri yardım paketini onayladı.Ve aynı yıl Türkiye Birleşmiş Milletler'e üye oldu, 1949 yılında kurulan NATO'ya da üyelik için başvurdu. Ancak, Sovyetler Birliği'nden de çekinen batı bu başvuruyu o tarihte kabul etmedi. 

Türkiye'de Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinden sonra, NATO ya üye olabilmek için Türkiye 1950 yılında Kore Savaşı'na girdi. İçeride  savaş aleyhtarı bir karşı görüş olsa da, Kore Savaşı Türkiye'nin NATO'ya üyeliği için ödenmesi gereken bir bedel olarak değerlendirildi. 2.Dünya Savaşı'nı atlatan Türkiye Demokrat Parti iktidarında teslimiyetçi bir politika ile ABD nin çıkarları doğrultusunda Kore Savaşı'na aktif olarak katıldı. Ve ilerleyen yıllarda kanlı bir bedel ödeyerek başlayan bu ilişki günümüze kadar hep ödenen bedeller ile sürdü.

Kore savaşına girilmesi sırasında ülkede estirilen havayı anlamak için Diyanet İşleri Başkanlğı'nın "Kore savaşına katılmak, cihattır. Katılıp ölenler şehittir." fetvası yeterli olacaktır. Bu dönemde öncülüğünü Behice Boran'ın yaptığı Barışseverler Derneği Kore Savaşı'nın ABD çıkarlarına hizmetten başka bir şey olmayacağı Türkiye'nin köleleştirileceği savıyla yaptığı muhalefet neticesi dernek üyeleri 10-15 ay arası hapis cezası aldılar.


Kore savaşının, bir başka deyişle Türkiye'nin NATO üyeliği için o tarihte ödediği bedel 721 şehit, 175 kayıp, 2147 yaralı, 234 esirdi.

DP li bakanlardan Samet Ağaoğlu'nun "Kore'de bir avuç kan verdik. Ama büyük devletler arasına katıldık" şeklindeki sözleri de Demokrat Parti iktidarının dünya görüşünü tesbit açısından önemlidir.

Birleşmiş Milletler ve NATO'ya üyelik, çok partili sisteme geçiş ve 1950 seçimlerinde Demokrat Parti'nin iktidara gelişi ile cumhuriyet tarihinde yeni dönem başladı.

1954 yılında ABD nin Türkiye'de üs kurmasına ve asker bulundurmasına izin verildi. İzmir ve İncirlik'le başladığı üs sayısı 1960 ların sonunda 101 e ulaşmıştı. TSK, ABD'nin komutasına verilmişti.(Bunun sıkıntısı 1974 Kıbrıs Barış Harekatında yaşanacaktı. Harekattan önce Türk Mukavemet Teşkilatı'nın destek ihtiyacı'na ABD tarafından gemilerin rotası biliniyor, rota dışına çıkmalarına izin vermezler gerekçesi ile olumlu cevap verilememişti.

Çok kısa özetlenen bu dönem, emperyalizme karşı zafer ile sonuçlanan Kurtuluş Savaşı'ndan sonra emperyalizmin genç Türkiye Cumhuriyeti'ni tekrar kuşatmaya başladığı yıllar olması açısından önemlidir. Verilen sözler, alınan taahhütler ve bir devletin Emperyalizmin sömürgesi haline gelmesinin ilk adımlarının nasıl sinsice atıldığını ve bu gün ABD emperyalizminin bize neleri emrettiğini hep aynı çerçevede gözlemleyebiliriz.


Bir sonra ki yazıda Demokrat Parti'yi ve dönemini incelemeye çalışacağım.

Hiç yorum yok: